Ömer Solak-Vüs'at O. Bener'in Dost-Yaşamasız Adlı Kitabındaki ...

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ-TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ
Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini | Yazarlar Dizini | Kaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi | Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası
Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri

VÜS’AT O. BENER’İN DOST-YAŞAMASIZ ADLI KİTABINDAKİÖYKÜLERİN KURGUSAL COĞRAFYASI

Ömer SOLAK1

Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 6/4 Fall 2011, p. 789-804, TURKEY

ÖZET

Sadece edebi değil; tarihî, sosyolojik, politik veya coğrafî özellikleriyleincelendiğinde edebi eserlerin pek çok farklı cephesi ortaya konulabilir. Özelliklekurgusal türlerde yazann biyografisi ile anlatının kurgusal dünyası arasındakiparalellikleri ve kurgusal coğrafya ile gerçek coğrafya arasındaki izdüşümleri ortayakoymak, edebiyat incelemelerine önemli katkılar sağlayacaktır. Bu çalışmada 1952 ve1957’de yayınlanmış Dost ve Yaşamasız adlı öykü kitaplarında yer alan toplam 32öyküden hareketle Vüs’at O. Bener’in öykücülüğünde mekânın kurgu içerisinde yeri vebu ögenin olay örgüsü, kişiler, zaman ve anlatıcı gibi anlatı bileşenleri ile olan ilişkileriortaya konulmaya çalışılmaktadır. Kurgusal coğrafya ile yazarın biyografik coğrafyasıarasındaki paralelliklerin ortaya konulmasında disiplinler arası yöntemlerden deyararlanılan çalışmada, öykülerde kullanılan otobiyografik ögelerin sadece yazarın özyaşamından birtakım kesitler ve hatıralarla sınırlı kalmadığı; yaşanılan coğrafyaların dakurgusal dünyaya mekânsal zemin oluşturduğu sonucuna varılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Kurgusal Coğrafya, Edebi Coğrafya, Mekân, Otobiyografik

Ögeler

FICTIONAL GEOGRAPHY OF VÜS’AT O. BENER’S STORYBOOKNAMED DOST-YAŞAMASIZ

ABSTRACT

When literary works are analyzed not only as literary characteristics but also associological, political and linguistic geography, it can be betrayed its many differentaspects. Especially, in fictional kinds; betraying the parallelism between author’sbiography and narration’s fictional world and the projections between fictional linguisticgeography and real geography will contribute to literature analysis considerably. I n thiswork, it was tried to betray the place of the location in the fiction and its relations with thenarration components as the story line, people, time and the narrator hence 32 stories inhis Dost and Yaçamasiz books published in 1952 and 1957. It was come to the conclusionthat in this work which was benefited from the methods among disciplines in thebetraying of the parallelism among fictional, biographic and physical geographies, theautobiographical items which the author used in his stories are not only limited with somesequences and memories from his private life but also his geographies which he lived,composed a spatial basic for the fictional world.

Key Words: Fictional Geography, Literary Geography, Location,Autobiographical Items.

Giriş

Mekânın kurgusal eserlerde önemli işlevleri bulunabilir: Kültürel atmosferi yansıtanmekânlar, dini (mistik) mekânlar, ülküsel mekânlar gibi farklı işlevleri olabilen mekânların seçimirastlantısal değildir. Bu çalışmada fiziksel coğrafyayı yansıtan mekânlar üzerinde odaklanılmış vebu mekânların tercih edilmesinde kurmacanın kendi iç dinamiklerinin mi; yoksa yazarınotobiyografik coğrafyasının mı etkili olduğu belirlenmeye çalışılmıştır. Öykülerdeki mekânlarınhangi sebeplerle seçildiği, ne gibi değişimlere uğradığı, kurgusal coğrafya ile gerçek coğrafyaarasındaki anlatıbilimsel veya otobiyografik bağlar, ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu amaçlayazarın kurgusal coğrafyası ile biyografik coğrafyasının yayılım alanları, birtakım haritalar yardımıile belirlenmeye çalışılmıştır.

Disiplinler arası bir araştırma alanı olarak fiziki coğrafyanın kurgusal coğrafyayayansımaları; Emel Kefeli’nin edebiyat ve coğrafya ilişkisini coğrafya merkezli bir eleştiri ve okumayöntemi olarak (géo-littéraire) ele alan çalışması (Kefeli, 2009: 423-433) ve Akdeniz coğrafyasınınedebiyata aksini ele aldığı (Kefeli, 2006) birkaç örnek dışında bu konu Türkiye’de fazlaca işlenmişdeğildir. Ancak edebiyat veya coğrafya araştırmalarının bir alt alanı olarak kurgusal türlerdecoğrafya olgusunu ele alan çalışmalar Türkiye dışında önemli bir birikim oluşturur (Hsu 2010,Lanegran vd. 1976, Brosseau 1994, Hargrave 2003).

Edebiyat ve coğrafya ilişkisinin farklı sahalarında çalışan araştırmacılar, bu iki bilim alanıarasındaki işbirliğinin edebiyat araştırmalarına kazandıracağı imkânlara dikkat çekmektedirler.Mallory’e göre, nasıl coğrafi yerlerin romancılar ve şairler tarafından yapılan çağrışımsal tasvirleriokurun kuvvetli bir şekilde hissettiği vakayı bir mekâna yerleştirme ihtiyacını karşılarsa; edebiyatve coğrafya araştırmacılarının kurgusal mekânların coğrafi izdüşümlerini belirlemeleri, edebi eserinönceden fark edilemeyen pek çok cephesini gözler önüne serer (Mallory vd. 1987: 11). Piatti ise budisiplinler arası alanı, coğrafya biliminin edebiyat araştırmalarına bir katkısı olarak görür: Ona göreedebi haritalama, bu alanın temel metotlarından biri olarak tanıtma ve bağlam kurmadaaraştırmacıya büyük katkı sağlar

(Piatti.vd.http://icaci.org/documents/ICC_proceedings/ICC2009/html/nonref/24_1.pdf:17.01.2011).

Öte yandan -metnin anlamlandırılması biraz da bu hususlara bağlı olduğu için- edebicoğrafya incelemelerinde araştırmacının hareket noktaları “metnin dokusundaki, gerçek ya dakurgusal mekânlara ait tasvirlef'den hareketle mekânsal belirlemeler yapmak, “metnin coğrafiiçeriği (işlenen mekâna ait iklim, bitki örtüsü vd. hususlara dikkat ve ‘seçilmiş coğrafya’ veya‘yaşanmış coğrafya ’nın değerlendirilmesi" ve “yazarın hayat coğrafyası/coğrafî deneyimleri" ileilişkilendirilmesi olmalıdır (Ferré 1946). Zira yazarın kurgusal mekân seçiminde etkili olan, mekântasvirleri, seçilen mekânların ne kadarının gerçek dünyada karşılığının olduğu veya ne kadarınınherhangi bir karşılığı olmayan soyut alanlar olduğu gibi hususlar, yazarın sanat anlayışını ortayakoyması bakımından da önemlidir.

Bu çalışmada böylesi bir bağlantıyı ortaya koymak üzere Vüs’at O. Bener’in Dost veYaşamasız adlı öykü kitapları tercih edilmiştir. 1952 yılında birinci baskısı yapılan Dost, yazarınaltı öykü kitabının ilkidir. Ardından 1957’de ikinci kitabı Yaşamasız yayımlanır. Bu çalışmadaDost ve Yaşamasız"ın bir yayınevi tarafından toplam 32 öykünün yer aldığı 2003’te yapılmışbirlikte basımı kullanılmıştır (Bener, 2003).

1. Edebiyat-Coğrafya İlişkisi ve Kurgusal Türlerde Mekân

Yunancada geo (yer) ve graphein (yazmak) kelimelerinden oluşan coğrafya (géographie),Cholley’e göre (1943) geniş anlamda bir “mekân incelemesi”, bir başka deyişle “mekân bilimi”dir(Kefeli 2009: 425’ten). “Geosistem” olarak da bilinen fiziki coğrafya ise, beşeri coğrafya ilebirlikte coğrafyanın iki temel alt alanından biridir. Fiziki coğrafya atmosfer, biyosfer ve geosferkatmanlarının özelliklerini incelerken; beşeri coğrafya, insanların mekânda dağılımı ve mekânla vebirbirileri ile etkileşimini ele alır (Gabler vd., 2009: 5).

Bir milletin yapısını anlayabilmek için onun tarihini geçirdiği sosyolojik evreleri bilmekkadar, içinden geçtiği coğrafyaları da bilmek gerekir. Edebiyatın coğrafya ile yollarının kesişmesiher ikisinin de insan üzerindeki bu tesirleri nedeniyledir. Tümertekin’e göre (2004) milletintarihine, toplumsal yapısına ve edebiyatına ilişkin geniş tesir alanları olan coğrafya, bu yönü ilesadece bir yeryüzü incelenmesi değil, aynı zamanda insanı anlama çabasıdır (Kefeli 2009:428’den).

Kaldı ki bir kültüre mensup insanların bir başka kültürde yetişmiş olanlardan farklılıklarınınnedeni, sadece kültürel süreçler değildir (Nisbett 2005: 12). Coğrafyanın özellikleri de insandavranışlarında ve değerler dünyasında etkilidir. İnsanlar, yüzey şekilleri, bitki örtüsü ve iklimkoşullarına bağlı bazı fizyolojik ve psikolojik özellikler kazanırlar. Denizin sunduğu imkânlar,çöllerin veya dağlık alanların koşulları yaşama biçimini, duyuş ve düşünüş tarzını hatta dillerin sözvarlığını etkiler. Dolayısıyla insan tarafından üretilen ve insanı anlatan bir sanat olan edebiyat dayeşerdiği bölgenin coğrafî özelliklerine ve koordinatlarına bağlı olacaktır. Hippolyte Taine’in “ırk,mekân ve an” çerçevesindeki görüşlerinden hareketle, edebi eserlerin coğrafi cephelerini ihmaletmeyen incelemeler, eserlerdeki örtük anlam katmanlarını ortaya çıkarabilir. Mekânın insanla vetoplumsal değişme ile ilişkisini ortaya koymak, aynı zamanda okura da yeni bakış açılarıkazandırır.

Zira mekân, bir uzam olarak içinde yaşayanlarca algılanışı itibariyle önemli birolgudur.Doğanın sanatçının hayal gücü üzerindeki etkisine değinen Aksoy’a göre (1996)“Sanatçılar (...) bireysel dünyalarının yanı sıra evreni de mikro düzeyde âdeta yenidenyaratmaktadırlar” (Kefeli 2009: 430’dan). Öyle ki sanatçının yaşadığı coğrafyanın doğası ayrıntılıbetimlemeler, görsel imgeler, -bazen de ilgili coğrafyanın özelliklerine bağlı olarak- mitik anlatımgibi özelliklerle eserlere yansıyabilir.

Mekân sadece, yazarın şahıslarını üzerine yerleştirdiği bir zemin veya vakanın cereyan ettiğibir sahne değildir (Zambak, 2007). Varlığını entrik ögenin altında yatan çatışmada, şahıslarınpsikolojik ve sosyal cephelerinde veya zamanın/dönemin kültürel ve sosyal atmosferinin aksettiğibir alan olarak daima duyuran çok temel bir anlatım ögesidir. İster gezi yazısı gibi anlatımındoğrudan mekâna odaklandığı türlerde; ister her türlü mekânsallıktan koparılmaya çalışılmış soyutkurgularda olsun, anlatım mutlaka bir mekânın izini taşır. Kurgusal türlerde mekân, sadece bir yerdeğil, öykünün konumlandığı zaman ve sosyal çevredir de. Öyle ki hikayenin dar anlamda içindecereyan ettiği sahne, peyzaj veya bina gibi yakın çevresini kuşatan ortam olarak anlaşılabileceğigibi; kültürel artalan, tarihsel dönem veya sosyal çevre olarak da açıklanır (Obstfeld 2002:65,115,171).

Bu anlamıyla şahıs, zaman, tema, üslûp ve olay örgüsü ile birlikte temel bir anlatı bileşeniolan mekân; kurmaca türlerde birbirinden çok farklı anlayışlardan hareketle kurgulanabilir. Sanatınesasının dış âlemin taklidi olduğunu savunan Aristocu “mimesis” anlayışı, gerçek fiziki coğrafyayıve onun mekânlarını aksettirme endişesine dayanır. Sanatı ayrı bir yaratım alanı olarak görenanlatımcı (expressionist) metinlerde ise mekân ve ona ait betimlemeler, dış ailemin bir ayna gibiyansıtılmasın esasından ayrılıp sanatçının ruhuna açılan bir pencere olmaktadır (Moran 1981: 81).Zira sanatı “duyguların dili” olarak tanımlayan bu anlayışa göre, dış dünya sanatçının duygudünyasında değiştirime uğramıştır (Aktaş 1991. 141). Dolayısıyla mekânsızlık da kurmacaeserlerde önemli bir özellik olarak öne çıkar.

2. Vü’sat O. Bener’in Biyografik ve Kurgusal Coğrafyaları

Her metin fiziki coğrafyaya dair belirlemeler yapmaya uygun olmayabilir, her tasvir, metninkurgusu açısından aynı değeri taşımayabilir. Ancak mekânı belirlenebilen kurmaca eserlerdemekân, yazarın anlatı poetikası hakkında eleştirmene çok şey söyler. Keza edebi eserlerdeyazarların coğrafî seçimleri veya kullandıkları mekânla ilgili betimlemeleri çoğu zamanbiyografileri ile ideolojik yaklaşımları ile veya mensubu oldukları edebi anlayış ile birlikte elealınması gereken özellikler taşır. Yazarın cinsiyeti, etnik kökenleri, dünya görüşü, psikolojisi gibietmenler eserin kurgusuna ve atmosferine yansıyacaktır.

Bu anlamda Bener’in adı geçen kitabındaki öykülerin mekansal karakteristikleri, bumekanların onun biyografik coğrafyası ile ilişkisi ve mekân tercihlerindeki kişisel, sosyal, kültürelnedenler irdelelenilmelidir.

2.1. Vü’sat O. Bener’in Hayat Coğrafyası

1) Yazar Vüs’at Orhan Bener, 23 Mayıs 1922’de babasının görevli olarak bulunduğuSamsun’da ailenin en büyük çocuğu olarak doğar. 2) Ailesi, baba Mustafa Raşit’in eğitimciliğisebebiyle aile Aydınca taşınır. 3) Bu tayinler sırasıyla Tekirdağ, Sivas ve Erzurum'a çıktığı içinyazarın ilk çocukluk hayatı da buralarda geçer. 4) Raşit Bey, zamanın maarif vekili ile uyuşmazlıkyaşayınca Kıbrıs’ta (Lefkoşa) İngilizlerin yönettiği bir Türk lisesinde öğretmen olur. Vüs’at Benerde ilkokula orada başlar. 5) Ardından ilköğrenimine yine görevi nedeniyle gelinen Amasya'dadevam eder. 6) 1931’de babasının Erzincan Askerî Ortaokulu’ndaki görevi nedeniyle Bener,ilkokulu 1932’de burada bitirir. 7) 1934’te aile, Bursa’ya, 8) ardından babasının bir sanat okulunuyeniden yapılandırmak için bulunması sebebiyle Aydınca taşınır. 9) 1935’te Sivas'a taşınılıncayazar, ortaokulu burada tamamlar (1936). 9). Ardından babasının isteği ile Bursa Işıklar askerilisesine başlayan yazar, orta öğrenimi 1939’da burada bitirir. Bu yıllarda aile, görev nedeniyleBo/u’dadır. 10) Aynı yıl Bener, İstanbul’daki Harp Okulu’nda yüksek öğrenime başlar. 11)Buradaki eğitimin son yılında (1941) Kayseri ’de bir alayda staj görür.

12) Ocak 1941’de Harp okulunu birincilikle bitirdikten sonra levazım asteğmeni olarakEdremit'e atanır. 13) Birliği Dikili'ye nakledilince burada beş ay kalır. Ardından Bergama'yaatanır, babası da Bergama’ya tayinini istemiştir. Ancak birliği 1942’de tekrar Edremit'e nakledilir.1944’te ilk evliliğini Bergama’nın tanınmış ailelerinden birinin kızı olan musikişinas GazaleHanım ile yapar. 1946 yılında karısını ve bebeğini kaybeder. 14) Karısının ölümünden sonra Damede Sion mezunu Neriman Ündeğer ile bir buçuk yıl süren bir ilişki yaşar. Bu sebeple deBurhaniye'ye sürülür. 15) 1948 yılında Ankara-Etimesgut'taki motorlu tugaya atanır. Buradaedebiyat çevreleriyle bir ilişki kuran yazar, 1950 yılında Yeni İstanbul gazetesinin düzenlediği biryarışmaya “Dost” adlı öyküsü ile katılır ve birinci olur. 1951’de kardeşi Erhan Bener’le birliktetutuklanır ve iki ay kadar tutuklu kalır. 1951’de DTCF Fransızca Bölümü’nden Raziye Nugay’laikinci evliliğini yapar. Bu dönemde TRT Ankara radyosunda program da yapmaktadır. 16) 1953’tetayini Siirt’e çıkarılır. Burada üç ay kalırsa da 12 yılın ardından kıdemli yüzbaşı iken görevindenistifa eder.

17) Tekrar Ankara'ya döner ve aynı yıl Ankara Hukuk Fakültesi’ne girer. Öğrencilikyıllarında İstatistik Enstitüsü’nde memurluk, U/us gazetesinde gece düzeltmenliği, Cebeci İmamHatip Ortaokulu’nda öğretmenlik gibi işler yapar. 1957’de mezun olur. Avukatlık stajının ardındanTicaret Bakanlığı’nda ve 1959’de Karayolları Genel Müdürlüğü’nde hukuk müşavirliği yapar.1962’de eşinden ayrılır. Ankara’ya taşınan babası, annesi ve kız kardeşiyle yaşamaya başlar.Üçüncü evliliğini ODTÜ’de öğretim üyesi Ayşe Hanım ile 1972’de yapar. 1978 yılındakarayollarındaki görevinden emekliye ayrılır. 1978-1992 arasında Yol-İş sendikasında hukukdanışmanlığı yapan Bener, 31 Mayıs 2005’te 83 yaşında hayatını kaybeder (Tutumlu 2007: 3-11;Şahin 2006: 1-49; Tokar 2006: 8-14).

2.2. Dost-Yaşamasız’daki Öykülerin Kurgusal Coğrafyası

1. Dost’ta kahraman/anlatıcı Niyazi, arkadaşı Kasap Ali’nin önce dükkânına sonra evinegider. Niyazi, bu ziyarette Ali’nin karısı Naciye ile yaşadığı yakınlaşmaya kendini kaptıracak gibiolursa da hem kendisine hem Naciye’ye kendilerine düşenin kasvetli hayatlarına devam etmekolduğunu anlatmayı başarır. Öyküde vaka, sokaklarından “eli çıkınlı, siya başörtülü kadınlar”geçen Ege’de adı verilmeyen bir ilçede geçer (Bener, 2003: 10).

2. Istakoz’da anlatıcı Reşat Bey, arkadaşı gümrük memuru Ziya Bey’in evine ıstakoz yemekiçin gider. Ziya Bey ile sohbetlerinde ondan sadece ıstakozun usulünce nasıl pişirileceğiniöğrenmez, aynı zamanda hayatın nasıl oturmuş bir dinginlikle yaşanılacağını da öğrenir. Vaka,Balıkesir’in Akçay ilçesinde geçer: Anlatıcı ilçeyi ve orada geçen hayatı şöyle özetler: “İlçeyiortasından bölen yol, bulanık bir göl suyunda karşı yakayı tutmuş bir salın ya da mavnanın geridebıraktığı iz gibi. Belli belirsiz. İki yana kırışan kıvrımlara atılı atılıvermiş evler. Bir kamyon hızlageçmesin, yıkılacaklarından ürkerim. Her taşı oynar, her tavan akar. Kafes kafes ardında suskunkadın başları, sarı çocuk başları. Musalla taşında her gün bir ölü. Minaresinde aynı kulakburgulayan ağıt-ses” (Bener, 2003: 22 )

3. Havva’da küçük bir çocuğun kıskanç gözlerinden evlerine küçük yaşta besleme olarakalınan köylü kızı Havva’nın trajik hikâyesi nakledilir. Gizli gizli sigara içen, imamın oğlu ilesütçüyü birbirine düşüren obur Havva, bir gün aniden hastalanır ve çok geçmeden de ölür. Öyküdedış mekân, imamı, sütçüsü ile verilmeyen bir ilçedir. Mekânla ilgili belirlemelerin berrak olmadığıöyküde olaylar, herhangi bir Anadolu kasabasında bulunabilecek bir ev dekoru içinde geçer.

4. Kömür: Kahraman/anlatıcı, çatı katındaki dairesine kömür taşıtmak için tuttuğu küçükçocuktan önce kuşkulanır. Zira çocuk kömürlük kapısının bozuk olduğunu öğrenir. Sonra çocuğugereksiz yere suçladığını düşünerek kendisine kızar. Vaka adı verilmeyen bir ilçede geçer. Öyküdeilçenin kömür merkezi şöyle tasvir edilir. “Kara bir toz bulutu havaya yükseliyordu. Arabalarbirbirine girmiş. Küfürler bağrışmalar... Kömür yığınları akıyor, demir kürekler dolupboşalıyordu.” (Bener, 2003: 37).

5. Dam’da kahraman/anlatıcı Kerim bir pazar günü çatı katındaki dairesine gelen arkadaşıNaci ile önce, “Talana uğramış gibi ıssız kasaba. Dükkânların kepenkleri kapalı. ” sözleri ile tasvirettiği yaşadıkları kasabayı (Bener, 2003: 45); sonra da yakınlardaki Ayvalık’ı gezerler. Öyküde dışmekân iki yerleşim yeridir. Adı verilmeyen ancak Ayvalıkla otobüsle bir buçuk saat mesafedeki birkasabada (muhtemelen Burhaniye) başlayan vaka, Ayvalık’ta biter. Ayvalık sokakları obüsününcamlarından kerim tarafından şöyle betimlenir “Cumbaları birbirinin içine girecek gibi taş evlerinönlerinde kirli birikintiler. Toplanıp açıktan denize dökülüyor. Paçalarını sıvamış çocuklar.”(Bener, 2003: 47).

6. Kibrit’te vaka kahraman/anlatıcının Ankara’nın banliyölerinden birinde, bir istasyonda biradamın sigarasını yakması ile başlar. Anlatıcıyı çalıştığı Etimeskut’tan tanıyan bu adamlasohbetleri trende de devam eder. Ankara banliyölerinden birindeki bir istasyonda başlayan öyküdevakanın cereyan etmediği ama adı anılan yerleşim yerleri İzmit ve Etimesgut'tur.

7. Sarhoşlar’da içinde kahraman/anlatıcının da bulunduğu dört taşra bürokratı, “Yorgo’nunmeyhanesi”nde başladıkları içki faslını, arkadaşları Ekrem Bey’in çiftliğinde devam ettirirler.Sofrada sivri dilli ve alaycı hâkim, iğneleyici sualleri ile bir tahakküm kurmaya çalışmaktadır.Hâlbuki masadaki herkes, taşranın hayallerini, enerjisini erittiği adamlardır. Öyküde vaka Egetaşrasında bir ilçenin meyhanesinde başlayıp yakınlardaki bir köydeki çiftlik evinde devam eder.“Tahta masanın yuvarlağına çevrildik. (...) Duvarlarda Gazi’nin Barbaros’un ece KerimanHalis’in taş basması renkli resimleri.” (Bener, 2003: 62).

8. Korku’da kahraman/anlatıcı Ege’de bir kasabada memurdur. Mezarlığa yakın eviniherkesten uzak olduğu ve rahatça içebildiği için kiralar. Kasabadaki tek arkadaşı Dostoyevskiokuyan ve demode Boudelaire şiirleri yazan arkadaşı Rahmi, kasabaya yaz tatiline gelen“yeşilli”nin ayrılacak olmasına bozuktur. Anlatıcının öylesine önerdiği intihar fikri ona bir an içinmakul gelir. Birkaç gün sonra intihar eden karakter, kendini Camus’vari bir “saçma”ya veya“korku”ya teslim eder. Ege’de adı verilmeyen, halkının yaz akşamları kötü kokan sinemalarındaağlamaklı Mısır filmleri izlediği bir ilçe, öykünün mekânıdır. Kasabanın “Soğukkuyu” adlı mesireyeri ise bir diğer mekândır.

9. Akraba’da kahraman/anlatıcı, bir taşra kasabasında, kendisi gibi birkaç memur arkadaşıile bir evde yaşamaktadır. Soğuk bir gün kapı çalınır. Ustasının karısını kaçırmış olan sanayi çırağıAhmet’i o gece evde misafir etmeye razı olur. Kuşkucu arkadaşlarına ise gelenlerin akrabalarıolduğu yalanını uydurur. Mekân, Gemlik yakınlarında adı verilmeyen bir kasabadadır. “İçimden, buadam böyle vakitsiz bir saatte, ta Gemlikten buraya çıkıp gelmez, diyordum.” (Bener, 2003: 80).

10. Boş Yücelik’te kahraman anlatıcı Hilmi, Ankara’ya yeni atanmış bir memurdur. Bir günAnafartalar caddesinde dört beş yıl önceden tanıdığı bir arkadaşı olan Asım’a rastlar. Ankara’daçocukları ve hanımı ile güçlükle yaşamaya çalışan çocukluk arkadaşı Asım, korkak ve zavallılaraözgü bir acziyetini “boş yücelik” taslayarak örtmeye çalışmaktadır. Öyküde Ankara’da Anafartalarcaddesinde başlayan vaka, Asım’ın Ankara’nın adı verilmeyen bir semtindeki evinde sona erer.Öykünün anılan bir diğer dış mekânı ise Et/ik’tir.

11. Yazgı, üçüncü tekil anlatıcı ile anlatılır. Merkezi kişi Macit, üniversitede okuyan kardeşiBedri ve başka birkaç üniversiteli gençle Ankara’nın bir semtinde, bir bekâr evinde yaşamaktadır.Bir gün Macit evde 18 yaşlarında, Düriye adlı bir kıza rastlar. Kızın niyeti kardeşini kendisi ileevlenmeye zorlamaktır. Ertesi gün kızla konuşan Macit bir taksi çağırır ve taksiciden kızı Ulus’tabir yerlerde bırakmasını ister. Öykünün dış mekânı Ankara’nın adı verilmeyen (muhtemelenBahçelievler) bir semtidir. Yazarın kardeşi ile aynı semtte bir süre bir bekâr evinde kaldığıbilgisinden hareketle bu semtin Bahçelievler olabileceği düşünülür.

12. Suçüstü’nde kahraman/anlatıcı adı verilmeyen bir taşra şehrinde memurdur. Bir sabahaylık erzak alışverişini yapmak üzere mahallelerindeki “Sizin BakkaFa uğrar. O, bakkal RecepEfendi ile sohbet ederken bir ara dükkâna giren adamın bakkalı meşgul ederek, birkaç çay paketiniçaldığı anlaşılır. Anlatıcı iyi giyimli bu adamın birkaç paket çaya tamah etmesine kızgındır.Öyküde vaka, geniş ve kalabalık çarşısı, polisleri ile adı verilmeyen bir taşra şehrinde geçer.

13. Îlki’nde kahraman/anlatıcı bir askeri okul talebesidir. Soğuk bir kış akşamı bir yıl önceayrıldığı şehrin sokaklarından atlı araba ile geçerek evine dönmektedir. Evine döndüğünde annesi,babası, kardeşi, evleri, yaşadığı şehir ona yabancı görünmektedir. Öyküde vakanın geçtiği şehrin

“Bir gün önce Temenyeri ’ne gitmiştik. Çimenlerin üzerine oturmuştuk.” sözlerinden hareketleBursa olduğu söylenebilir (Bener, 2003: 121).

14. Batak, üçüncü tekil kişi ile anlatılır. Merkezi kişi bir kasaba öğretmenidir. Bir günakşama doğru evinden çıkan öğretmen, yaşadığı bu uzak “bucak”ta hiçbir şey yapamamanınumutsuzluğunu içinin derinliklerinde duyarak yürümeye başlar. Sonra arkadaşı olan kasabadoktorunun evine uğrar. Beraberce otururlarken, gelen bir haber üzerine yakınlardaki bir köyegitmek zorunda kalırlar. Mahmut Ağa’nın kızının sabaha çıkma şansı yoktur ama ağa, kızınınkaybından çok, öldükten sonra otopsi yapılacak olmasına kaygılıdır. Hikâyede vaka, insanlarınyoksul, ilgisiz ve cahil olduğu Burhaniye'ye bağlı bir “bucak”ta geçer. “Bucağın beş sınıflı birilkokulu, minaresiz bir camii, iki mescidi, bir sürü sakallı hocası var. İki tane de belli başlıkahvesi.” (Bener, 2003: 122, 124 ).

15. Acamı’da kahraman/anlatıcı Zeki, İstanbul’a atanmış bir öğretmendir. Yeni tanıştığı işçiSelahattin sayesinde zar zor bir ev bulabilen adam, yine onun sayesinde evi döşer. Soğuk bir kışgünü Selahattin’i misafir eden Zeki, gece bir ara korkuyla uyanır ve aslında pek de tanımadığı buadama korkuyla bakar. Öykünün sonunda kuşkusundan utanır ve ansızın geldiği taşrakasabasındaki bakkal Hasan Ağa’nın ona tatlı tatlı “acamı” deyişini hatırlar. Öyküde vakaİstanbul’da geçer. Bu bilgi “Sıkılırsam Bomonti’ye gidermişim” veya “kalenin arka tarafları ”nda,“Telsizler’de bir gecekondu” gibi ayrıntılardan anlaşılır (Bener, 2003: 128).

16. Kan’da üçüncü tekil anlatıcının anlattığı vaka, doğum yapmak üzere olan bir genç kadın,çocuğu kabullenmek istemeyen bir delikanlı ve delikanlının annesi arasında cereyan eder. Gençkadın, birkaç ay birlikte yaşadığı delikanlıdan hamile kalmış, karnı iyice belirginleştiğinde ise onunanne ve babası ile beraber kaldığı eve gelmiştir. Sonunda ihtiyar kadın su ısıtır ve çocuğu alır.Öyküde vaka bir odanın içinde geçer, dış mekâna dair bir atıf bulunmaz.

17. Maskara’da kahraman/anlatıcı, yaşadığı Ege kasabasının sevimli siması ArapAbdullah’ın ölümü üzerine onunla geçirdiği bir günü hatırlar. Birkaç gün önce bir kahvede beraberoturduğu Arap, herkesin “maskara” sandığı bir halk bilgesidir. Öyküde vaka Balıkesir’in adıverilmeyen bir ilçesinde geçer. “Bu sıralar gözükmüyor. Gebermediyse Kızılkeçili ’ye cerreçıkmıştır” alıntısı ve yazarın biyografisi, bu ilçenin Edremit olabileceğini düşündürür (Bener, 2003:147).

18. Anlaşılmayan’da üçüncü tekil anlatıcı, büyük bir hastaneye yeni yatan ve hastalığı birtürlü anlaşılamayan bir hastanın etrafında başarılı bir psikolojik panorama çizer. Hastane ortamı,hasta psikolojileri dikkatli gözlemlerle ve başarıyla tahkiye edilir. Öyküde mekân “ortası fıskiyeli”bir “üniversite hastanesi”dir. (Bener, 2003: 168).

19. Yaşamasız’da vaka, kahraman/anlatıcının dolmuşta karşılaştığı kişinin yasak aşkyaşadığı kadının kocası olduğunu sanmasıyla başlar. İç monologlarla örülen öyküde, biraz sonrakadının evine giden anlatıcının yaşadığı aşktan duyduğu suçluluk psikolojisi başarıyla verilir.Öyküde dolmuş, apartman gibi detaylar, adı verilmese de mekânın bir şehir olduğunu düşündürür.

20. Pazarlık’ta yaşlı tahrirat kâtibi Halit Bey’in, kocasının son zamanlardakitaşkınlıklarından iyice bunalmış olan karısı, durumu konuşmak üzere kardeşi Ahmet’i bir akşamevine çağırır. Biraz sonra sarhoş bir halde evine gelen Halit’in taşkınlıkları üzerine polis çağırıptutanak tutturan Ahmet, ertesi gün eniştesini elindeki belge ile hapse tıktırmakla tehdit eder.Nihayet Ahmet, amacına ulaşır ve eniştesinin taşkınlıklarının önüne geçmeyi başarır. Öyküdegerçek mekânla ilgili tek temas “Çorlu’da bir kere rüşvet aldı diye” alıntısıdır (Bener, 2003: 187).

21. Sal’da vaka, kahraman/anlatıcının üç arkadaşı ile sahilde piknik yaparken, bindikleri birsalın alabora olmasını anlatır. Anlatıcı yüzme bilmez ama ölüm fikri de ona çekici gelir, ziravaroluşsal bir iç sıkıntısı yaşamaktadır. Öyküde vaka bir kıyı kasabasının sahilinde cereyan eder.

22. Kovuk. kahraman/anlatıcı Mehmet, bir gecekondu mahallesinde Kalfa Halil’in evinin birkovuğu andıran odalarından birini kiralamıştır. Evin büyük odasında ise Halil, sekiz kişilik ailesiile yaşamaktadır. Mehmet, Halil’in çocukları ve yaşlı annesi ile kısa zamanda kaynaşır. VakaAnkara kalesinin arka taraflarındaki Çankaya ilçesinin Arkatopraklık adlı gecekondu mahallesindegeçer. “Gecekondu mahalleleri kale ardını kapladı. Arkatopraklık’a, cezaevi yönüne yayıldı.”(Bener, 2003: 197).

23. Leblebici’de ihtiyar bir leblebici ile her sabah onun dükkânından on kuruşluk leblebialmaya gelen küçük bir kız arasında kuruluveren dostluk anlatılır. Leblebici de kız kendisindenleblebi alırken dükkânda daha çok kalması için işini ağırdan alır, ceplerini fazla fazla leblebi iledoldurur. Öyküde vakanın geçtiği şehir belirtilmezken, “mahalle arasındaki leblebicininbacasından...” satırları ile dükkânın mahalle arasında olduğuna temas edilir (Bener, 2003: 200).

24. Hasan Hüseyin’de astsubay olmak hayaliyle memleketinden ayrılan Hasan Hüseyin,Bursa’nın bir kasabasındaki Toprak Ofisi’ne memur olarak girer. Kasabaya alışınca çamaşırlarınıyıkattığı yoksul bir kadının kızı ile tatlı bir macera yaşamak ister. Ne var ki kız ve annesininkendine oynadığı oyunla kızla evlenmek zorunda kalır. “Bursa’dayken az buçuk eğleniyordu HasanHüseyin.” ve “Tepe mahallesi” atıflarından vakanın Bursa’nın Nilüfer ilçesinde geçtiği düşünülür(Bener, 2003: 248).

25. Avuntu’da birinci tekil anlatıcı, bir ölünün ardından hissettiklerini anlatır. Belirgin birvakası olmayan öyküde, ölümün insana çağrıştırdığı duygu ve düşünceler örtük bir dille anlatılır.Mekâna dair herhangi bir temas da yoktur.

26. Barda adlı öyküde kahraman/anlatıcı bir gün sokakta kendisine biraz borcu olan Sami’yigörür. O, güçsüz olmalarına rağmen kendine özgü bir kurumlanma takınan adamlardandır. Anlatıcıbirkaç akşam önce o ve filozof geçinen arkadaşı ile barda tanışmış ve onlara esaslı bir dersvermiştir. Öyküde “Dikmen otobüs durağında...” atfından dış mekânın Ankara’nın Dikmen ilçesiolduğu anlaşılır (Bener, 2003:215).

27. Monolog’da vaka bir odada geçer. Mualla, Leyla ile konuşmaya gelmiştir. Öykü baştansona bir tiyatro sahnesi gibi Mualla’nın konuşmaları ile ilerler. Karakterlerin zihinleri içmonologlarla aktarılır. Leyla’nın abisi ile aşk yaşamış olan Mualla, onunla evlenemeyinceyemekten içmekten kesilir. Zira fakülteyi bitirip doktor çıkan genç adam, başka bir kadınla evlenir.Öyküde dış mekâna dair herhangi bir atıf yapılmaz (Bener, 2003: 223).

28. Kuş’ta evi bir gün polislerce basılan ve uzun bir sorgunun ardından hapse düşenkahraman anlatıcının serbest bırakıldıktan sonra yaşadığı duygusal buhranlar örtük bir dilleanlatılmaktadır. Anlatıcının zihninde kuş ve farelerle yapılan alegoride onu mesnetsiz iddialarlasuçlayanlarla, sonunda özgürlüğüne kavuşan kendisi temsil edilir. Öyküde vaka adı verilmeyen birşehirde geçer. Ancak yazarın otobiyografisi ile güçlü paralellikler taşıyan öyküde adı verilmeyenşehrin Ankara olduğu düşünülebilir.

29. Öfke’de Bener, anlatma veya gösterme tekniğinden çok, psikolojik çözümleme yapar.Öykü, anlatıcının kendisi ile konuşması şeklinde kurgulanır. Bir akrabasının evine misafirliğegiden kahramanın orada yaşadığı birkaç saat öykünün vakasını oluşturur. Öyküde dış mekânbelirtilmezken iç mekân, bir evin odasıdır.

30. Biraz da Ağla Descartes öyküsünde kahraman anlatıcı, İstanbul’da İstiklal Caddesi’ndeyürümekteyken, birden kırk yıl öncesini hatırlar. Harbiye talebesiyken Descartes lakabını taktığı birarkadaşıyla yine aynı caddede yürürlerken girmemeleri gereken bir sokağa girmiş, bir inzibattarafından tespit edilmiş ve bir yüzbaşı tarafından nezarete atılmışlardır. Öyküde İstiklal Caddesi,olumsuz betimlemelerle dikkatlere sunulur. “Mahur bir sabah başlamıyor, kurşuni, kalın örtüsününaltında kireçlenmiş kıkırdaklarını oynatmaya zorlanan şehir.” (Bener, 2003: 238).

31. Laedri’de kahraman/anlatıcı, bir apartman dairesinde karısı ile tekdüze yaşam süren elliyaşlarında bir memurdur. Bir gün karısına “Laedri” rumuzu ile bir aşk mektubu gelir. Mektubugönderen, yakınlarda oturan yaşlı bir adamdır. Devam eden mektupları bir süre canlarını sıkarsa da,adamın ölümü ile sorun çözülür. Ancak anlatıcı, bu yeni durumun hayatına kattığı heyecanın sonaermesinden dolayı üzgündür. “Kapısı Ahmet Mithat Efendi ’ye bakıyor” ibaresi vakanın Ankara’nınÇankaya ilçesinde geçtiğini düşündürür (Bener, 2003: 244).

32. Bakanlık Makamına öyküsü bir memurun çalıştığı kurumun bağlı olduğu Bakanlığahitaben yazdığı dilekçe şeklinde kurgulanmıştır. Birkaç aylık zaman diliminde geçen olaylarınanlatıldığı öyküde, kahraman/anlatıcı, toplam otuz sekiz maddede bir memurun ruh dünyasını dilegetirir. Öyküde dış mekân -her ne kadar adı geçmese de- bakanlığın bulunduğu şehir olanAnkara’dır.

3. Öykülerdeki Kurgusal Coğrafyanın Karakteristikleri

3.1. Kurgusal Coğrafya ve Fiziki Coğrafya Îlişkisi

Yazarın Dost-Yaşamasız adlı öykü kitabındaki öykülerin dış mekân kullanımını şu şekildetasnif etmek mümkündür. Bu kitaptaki öyküler, “dış mekâna hiç atıf yapmayan”lar, “fizikselmekânı belirlenemeyen”ler ve “fiziksel mekânı belirlenebilen”ler olarak gruplanabilir.

Dış mekânı adı verilmeyenyerleşim yerleri olan öyküler

Dış mekânlarının adı verilen veya yerleribazı ipuçları ile konumlandırılan öyküler

Dış mekânıbelirsiz öyküler

1. Dost- Ege’de bir ilçe

2. Istakoz- Balıkesir’in Akçay ilçesi.

16. Kan

3. Havva- bir il veya ilçe merkezi

5. Dam- Balıkesir’in Burhaniye ve Ayvalıkilçeleri

25. Avuntu

4. Kömür- Ege ’de bir ilçe

6. Kibrit- Ankara’nın banliyösü, Etimesgutve İzmit

27. Monolog

7. Sarhoşlar- Ege’de bir köy

9. Akraba. Ege’de bir ilçe ve Gemlik

29. Öfke

8. Korku- Ege ’de bir ilçe

10. Boş Yücelik- Ankara’nın Anafartalarcd. ve bir başka semti, Etlik

12. Suçüstü- bir şehir

11.Yazgı- Ankara’nın Bahçelievler semti

14. Batak- Balıkesir’in Burhaniyeilçesinin bir “bucağı”

13. İlki- Bursa il merkezi, Temenyeri parkı

18. Anlaşılmayan- bir şehir

15. Acamı- İstanbul’da Kâğıthane civarı,“Telsizler”, “Bomonti”

19. Yaşamasız- bir şehir

17. Maskara- Balıkesir’in Edremit ilçesi,Kızılkeçili köyü

21. Sal- Ege ’de bir ilçe

20. Pazarlık- İstanbul’un bir semti, “Çorlu”

23. Leblebici- bir il veya ilçemerkezi

22. Kovuk- Ankara’nın Çankaya İlçesi,“Arkatopraklık mh.”

28. Kuş- bir şehir

24. Hasan Hüseyin- Bursa’nın Nilüfer ilçesi,“Tepe mh.”

26. Barda- Ankara’nın Dikmen ve adıverilmeyen bir başka semti

30. Biraz da Ağla Decartes- İstanbul’unBeyoğlu ilçesinde İstiklal cd.

31. Laedri- Ankara’nın Çankaya ilçesi,“Ahmet Mithat Efendi” sk.

32. Bakanlık Makamına- Ankara’nın adıverilmeyen bir semti

Tablo 1. Yukarıdaki tabloda italik olarak yazılmış olan mekânlar ipuçlarına göre yapılan bir çıkarımıgösterir. Altı çizili olanlar ise vakanın geçtiği bir mekân olmadığı halde adı anılan yerlere işaret eder.

Bener’in kitabındaki toplam 32 öyküden bazılarında sış mekana hemen hiç temas edilmez.Bazılarında ise en azından dış mekânın bir şehir, kasaba veya köy mü olduğu belirtilir veya verilendetaylardan hareketle bu anlaşılabilir. Geri kalanlarda ise dış mekân yerleşim birimi adları ile netbir şekilde ortaya konur. Bunlar metropol veya il merkezi ölçeğinde şehir (16); ilçe, nahiye, bucakölçeğinde kasaba (12) veya köylerdir (1).

Bu yerleşim yerlerinden adı belirtilen veya verilen ipuçlarından hareketle konumu yaklaşıkolarak tespit edilenlere bakılarak geniş dış mekân olarak seçilen yerleşim yerlerinin çoğunlukla Egebölgesinin ilçe veya kasabaları olduğu söylenebilir. Daha özelde ise bu bölgenin EdremitKörfezi’nin etrafındaki yerleşim yerleri olduğu görülür. Yazarın görev yaptığı bu coğrafyanınöykülerinin kurgusal coğrafyasına zemin oluşturduğu anlaşılır.

Harita 1. Yazarın vakası Ege’de geçen öykülerinin mekânsal konumlandırmasının harita üzerindegösterimi

Diğer bir deyişle öykülerden 10’unda Ege bölgesinden mekânlar tercih edilirken; 7’siAnkara’da, 3’ü İstanbul’da, 2’si de Bursa’da geçer. Özellikle Yaşamasız’daki öykülerden itibarenmekânın yazarın biyografisine koşut olarak taşradan büyük şehre doğru kaydığı görülür.Yaşamasız’daki 13 öyküden 9’u kent (Ankara ve İstanbul); 2’si ilçe veya kasabada (GüneyMarmara ve Ege) geçer.

Bener’in öykülerinde kurgusal mekân olarak kentlerin çok büyük bir yer tuttuğu görülürken,çoğu zaman bu kentin neresi olduğunu ancak ipuçlarından hareketle tespit edilebilir. Yazar,Türkiye’nin iki büyük şehrinin mekânlarını öykülerinde sıkça kullanır. Ancak Bener öykücülüğüneen fazla arka plan oluşturan kent Ankara’dır. Bu şehrin farklı semtlerine yayılan kurgusal coğrafya,yazarın biyografik coğrafyası ile de büyük paralellikler taşır.

Harita 2. Ankara’nın Bener’in öykülerine mekân olan yerleri (Yer isimlerinin başındaki ilk numaraöyküyü, ikinci numara ise birden fazla mekân bulunan veya mekâna gönderme yapan öykülerde mekânsırasını göstermektedir)

Öykülerde kullanılan dış mekânların merkez veya taşra olmasındaki değişim, karakterlerinpsikolojileri ile de ilişkilidir. Yerleşim yerleri, üzerinde yaşayan insanların sosyal ve psikolojiközelliklerine tesir eder. Birleştirme değil, ayrıştırma mekânı olan kentler, karakterler üzerindeyalnızlaştırıcı ve yabancılaştırıcı etki yapar. Kentleşmenin getirdiği yalnızlık ve bireycilik,ilişkilerde belli bir gerilime neden olur (Uturgauri, 2007). Özellikle Türk öyküsünde 50 Kuşağıtarafından yoğun bir şekilde işlenen bu problemler Bener’in öykülerinde de görülür.

İkinci kitap olan Yaşamasız"dan itibaren yalnızlık, amaçsızlık ve yabancılaşma temasıöykülerde yoğunlaşırken; mekân büyük oranda kentlerdir. Öte yandan “Yaşamasız”, “Kovuk”,“Avuntu”, “Monolog”, “Kuş”, “Öfke”, “Biraz da Ağla Descartes” ve “Kan”da okurdan yoğun bireleştirel dikkat bekleyen dolaylı ve soyut bir anlatım biçimine geçilirken; daha kısa ama yoğun biranlatım hakimdir . Öyle ki bu soyutlamalardan mekân da nasibini alacak ve giderekönemsizleşmeye başlayacaktır. “Aslında ben öykülerimde mekânda soyutlamalar yapıyorum. Yanibenim kullandığım mekânlar soyutlamalara uğruyorlar.” diyen yazar, bazı öykülerde nedenmekânla ilgili herhangi bir tespit yapmaya imkân verilmeyecek derecede soyut bir anlatımı tercihettiğini açıklar (akt: Antakyalı 2002).

Zira yazara göre kent, insanı ister istemez bir rutine mahkûm eder. Yapılan işler, eğlenmeyegidilen yerler hep aynıdır. Diğer insanlarla ölçülü ve mesafeli ilişki onu giderek yalnızlaştırır. Kezaöykülerdeki karakterlerin en büyük trajedisi, hayatlarını daima gamlı bir bekleyiş içindesürdürmeleridir. Büyük şehir yalnızların ve yalnızlıkların mekânıdır. Kalabalıklar içerisinde bileyaşanan yalnızlaşma durumu, ev içi ilişkilerde dahi hissedilir. Karı-koca ilişkilerinde bile zamanlabir yalnızlaşma her şeyi teslim alır. Öyle ki dünyayı anlamsız bulan, daimi bir iç sıkıntısı içindehayata “katlan”maya çalışan karakterler, kentin bir örnek mekânlarını vurgulamak istemezler.

Berna Moran’a göre ise mekânların giderek soyutlaşması ve önemsizleşmesi, “klasikgerçekçi romanın bir gereğidir. Romanın ana öğesi, yani olay örgüsü, karakter ve çevre” gibiunsurlar, yirminci yüzyıl modernist romanında eski önemlerini yitirmiş, onların yerini örüntü,simge, imge ritim ve bakış açısı gibi öğeler almıştır (Moran 1994: 198). Mekâna dair bu tutumunarkasındaki bir başka sebep de Yazarın Çehov tarzı durum öykücülüğünün bir takipçisi olmasıdır.Zira Çehov, bir durumu anlatırken yakaladığı trajediye ve ironiye odaklanırken mekâna gerekenönemi vermez.

3.2. Biyograik Coğrafyanın Kurgusal Coğrafyaya Etkileri

Edebiyat incelemelerinde beslenme kaynaklarının tespiti ve edebi tesir meselesinde yazarınhayat coğrafyası önemli bir kaynaktır. Sanatçıya dönük eleştiri anlayışlarından biri olanotobiyografik eleştiriye göre metnin edebiyat coğrafyası yazarın gezip gördüğü yerler ve buralarlailgili izlenimlerinin kuvvetli etkisini taşır. Otobiyografik eleştiri, kurgusal metinlerde olaylarıngeçtiği mekânlar ile bunların seçilme nedenleri üzerinde düşünerek otobiyografik yorumlara ulaşır.Yazarın hayat coğrafyası bir anlamda coğrafya merkezli bir biyografi çalışmasıdır. Yazarınailesinin kökenleri, doğup büyüdüğü ve hayatının değişik evrelerinde farklı nedenlerle bulunduğucoğrafya incelenir. Bu inceleme, yazarın eserlerindeki bazı motifleri, işlenen temaları aydınlatmasıbakımından önemsenir.

Edebi türlerde otobiyografik etki konusunda pek çok farklı görüş dile getirilmiştir. PhilipLejeune, kendisine yakın türlerden otobiyografiyi ayıran en önemli özelliğin okurla yazar arasındayapılan “otobiyografik sözleşme” olduğunu belirtir. “Otobiyografik Sözleşme” başlıklımakalesinde (Lejeune 1999: 193), otobiyografinin tanımını “Kendi var oluşuyla ilgilenen gerçekbir kişinin, bireysel yaşamına ve özellikle de kişiliğinin gelişimine odaklanarak şimdiden geriyedoğru yazdığı düzyazısal anlatı” olarak yapar. Ona göre tam otobiyografi üç durumda gerçekleşir:“1) Yazarın adı ana karakterle aynıysa ve otobiyografik sözleşme varsa, 2) Ana karakterin adımetinde belirtilmiyorsa, fakat otobiyografik sözleşme varsa, 3) Ne kurmaca ne de otobiyografik birsözleşme varsa, fakat yazarın adı ana karakterle aynıysa.” (akt:Tutumlu 2007: 146-147’den).Hâlbuki kurmaca türlerde bu sözleşmenin bütün gerekleri bulunmaz. Örneğin roman ve öyküdekitabın kapağında “roman” veya “öykü” yazılması ile bir “kurmaca sözleşmesi” yapılmıştır. Öteyandan bu koşulların hepsini taşımayan, birçok otobiyografik öğe bulunduğu hâlde otobiyografikveya kurmaca herhangi bir sözleşme yapılmamış kurgularda okur, kendi isteğine göre metniokuyacak ve otobiyografik paralellikleri yorumlayacaktır (Tutumlu 2007: 148).

Birçok eleştirmenin üzerinde ittifak ettikleri hususlardan biri de Bener’in öykülerininkurgusal yapısı ise otobiyografisi arasındaki paralelliklerdir. Öyle ki onun öykü ve romanlarınıtanımlarken otobiyografi, otobiyografik roman, öz-kurmaca (Fr. autofiction), anı, günlük gibi edebîtür isimleri önerilmiştir (Tutumlu 2007: 144). Her ne kadar onun eserlerinde kurmaca-gerçeklikçıtası yakın olarak bilinse de Dost-Yaşamasız’daki öykülerin hiçbiri yukarıda belirtilenotobiyografik koşulları tam olarak sağlamaz. Kurmacada yazarın adı ile anlatıcının veya asli kişininadının aynı olması veya herhangi bir ad belirtilmemesi, çok az ögenin otobiyografik karşılığınınbulunması gibi sebeplerle onun öyküleri tam bir otobiyografik değer taşımaz. Onun öyküleri dahaGérard Genette’in özkurmaca tanımına yakındır (akt:Timuroğlu 2005: 73). Bunlar “açıkça ya dakapalı bir şekilde otobiyografik öğeler taşıyan, ama yazarın biyografisiyle az çok fark edilebilecekuyumsuzluklar görebildiğimiz metinlerdir” (Tutumlu 2007: 149). Zira yazarın yaşamını geçirdiğiyerler ile kurmacasına mekân olan yerler karşılaştırıldığında öykülerin otobiyografik yönününgüçlü ancak otobiyografi sayılamayacak bir mesafede olduğu açıkça görülür.

Öte yandan memuriyetler nedeniyle Türkiye’nin çeşitli yerlerinde yaşamış olan yazarınburaları mekân seçmesi anlaşılır bir durumdur . Özellikle askeri liseyi ve Harp Okulu’nu okuduğuBursa ve İstanbul; gerekse gençliğinde uzunca bir süre görev yaptığı Balıkesir ve çevresi,askerlikten istifa ettikten sonra yaşadığı Ankara, onun öykülerinde önemli oranda yer bulur.

Benim için önemli olan öyküdeki mekânın nasıl ele alındığıdır. Yani, ele alınan mekân yaşanabilirmi, inandırıcı mı ona bakmak gerekir. Öykülerimde söylediğim ancak geri planda var olan mekânbüyük ölçüde Ege yöresidir. Egeyi çok iyi bilirim ve bu yöreyi öykülerimde çok işledim. İzmir,Dikili, Bergama, Çanakkale, Ayvalık, Edremit, Havran, Biga, Kara Biga, Burhaniye Ancak şunu dasöylemek isterim öykülerimde dış mekânı belirgin kılmaya çalışmak pek doğru bir tavır olmaz,çünkü ben muhtelif şehirlerde yaşamış bir yazarım” (Antakyalı, 2002: 60-70). Öykülerin anılan buotobiyografik niteliği, dış mekân olarak öz-yaşamsal mekânların öne çıkmasına neden olmuştur.

Yazarın kardeşi Erhan Bener de bu iki kitap’taki öykülerin otobiyografik yönü için“Ağabeyimin Dost ve Yaşamasız kitaplarında yer alan öykülerinin pek çoğu ve Buzul ÇağınınVirüsü romanı, benim başta Yalnızlar romanım olmakla birlikte pek çok öyküm, bu Edremitgünlerinin eseridir” derken aynı hususa işaret eder (Bener 2001: 14). Tutumlu Dost veYaşamasız’daki öykülerinde yer alan kahraman/anlatıcı kullanımının da yazarın yaşamınıkurmacalaştırmasının bir sonucu olduğu kanaatindedir. Ona göre öykülerdeki aslikahrman/anlatıcının “içki içmeyi seven, bulunduğu kasabaya başka bir yerden gelmiş, kasabadakiinsanlardan daha “aydın ”, okumuş, hep bir sıkıntıyla yaşayan orta yaşlı bir erkek” Olması da budurumu destekler (Tutumlu: 139). Keza öykülerin anlatıcılara göre dağılımı da Ttutumlu’nun işaretettiği bu durumu daha iyi özetler. Bilinç akımı tekniği kullanan 3. tekil anlatıcılı öyküler 3 (16, 18,27); diğer 3. tekil anlatıcılı öyküler 5 (11,20, 23, 24, 28) ve 1. tekil kahraman/anlatıcılı öyküler 24(1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 12, 13, 14, 15, 17, 19, 21, 22, 25, 26, 29, 30, 31, 32).

Ayrıca Bener’in öyküleri ile yaşamının dönemleri arasında bir ilişki kurulduğunda ise şöylebir tasnife gidilebilir.

Lise yılları: 13. İlki

Harp Okulu yılları: 30. Biraz da Ağla Descartes

Ege’deki görev yılları 1. Dost, 2. Istakoz, 4. Kömür, 5. Dam, 7. Sarhoşlar, 9. Akraba, 8.

Korku, 14. Batak, 19. Yaşamasız, 21. Sal, 17. Maskara

Ankara’daki görev yılları 32. Bakanlık Makamına, 28. Kuş

Öte yandan birinci kitap olan .Dosttaki öykülerde çoğunlukla 1950 öncesinde köy, kasaba,bucak benzeri yerleşim birimlerine sıkışıp kalmış, yerli halkla iletişim kurmakta zorlanan, savcı,memur, subay gibi kamu görevlilerinin iç karmaşaları, çaresizlikleri anlatılır. Ancak kitapta yazarın1950’lerin başındaki tutuklanması, evlenmesi, Siirt görevi veya Hukuk Fakültesi yılları gibidönemlerin anlatıldığı öykü yoktur. Dolayısıyla bunlara ait bir mekân kullanımından da sözedilemez.

Ancak ikinci kitap olan Yaşamasız’da söz konusu dönemlere oldukça soyut bir düzlemde deolsa yer verildiği görülecektir. Öyle ki bu kitapta gençlik yıllarını hatırlayan öykülerde bile ilkkştabın yalın gerçekçiliğini bulmak mümkün olmayacaktır. Örneğin yazarın lise yıllarından yolaçıkılarak yazılmış olan “İlki” ve askeri okul yıllarının izdüşümü olan “Biraz da Ağla Descartes”tegeçmiş hüzünlü bir soyutlama ile anlatılır. Ancak yine de anlatıcının askerî okulda okuması, II.Dünya Savaşı nedeniyle Harbiye’den erken mezun olması, babanın Darülfünun’u bitirmesi gibiolaylar Bener’in yaşamıyla örtüşen noktalardır. Aynı örtüşme bir dilekçe biçiminde kurgulanmışolan “Bakanlık Makamına” öyküsünde de görülür (Tutumlu 2007: 33). Yaşamasız’ın sonrakibaskılarına dâhil edilmeyen bu öykü, bir memurun günlük hayatın rutini bir dilekçe şeklindeanlatması şeklinde kurgulanmıştır.

Sonuç

Vüs’at O. Bener’in öykülerinde mekânla ilgili özellikler şöyle sıralanabilir. İlk kitabı Dosf tamekânla ilgili temaslar konumlama yapmaya elverişli iken; Yaşamasız’da mekânla ilgilibetimlemeler giderek soluklaşır. Dost’ta daha çok Ege kasabaları, Yaşamasız’da ise Ankara mekânolarak seçilir. Bu tercihin ardında öykülerin kurgu dünyasının yazarı yaşamı ile olan bağlantısıyatmaktadır.

Harp Okulu mezuniyetinin ardından uzunca bir süre görev yapılan Ege bölgesinin bu yıllardayazılmış öykülere de mekân olduğu görülür. Öte yandan çoğunluğu 1950’li yıllarda yazılmışöykülerden oluşan Yaşamasız’ da o yıllarda hayatının önemli bir kısmını geçirdiği Ankara’nın öneçıktığı görülecektir. Ancak kitaptaki bazı öyküler, işaret edilen mekân kullanımının çok dışındaözellikler gösterir. Bunun sebebi kitabın 2003’teki ortak baskısına (Dost-Yaşamasız 2003)Yaşamasızhn ilk baskısında (1957) yer almayan ve çok sonra yazılmış öykülerin de girmişolmasıdır.

Öte yandan yazarın öykülerinde mekânları geniş bir şekilde ele almadığı, pek çok öyküsündeyerleşim birimlerinin isimlerini anmadığı söylenebilir. Örneğin yoksul ve sıradan bir adamıanlatırken onun içinde bulunduğu ortamın daha iyi kavranılması için mekâna birkaç cümleyletemas edilir. Yazar, mekânla ilgili bilgileri kısa cümlelerle vermeyi veya bir takım ipuçlarınındolayımında sezdirmeyi yeğler. Bener, ayrıntılı mekân tasvirlerinden uzak durur. Mekânı tespitetmek ancak olayla, kişilerle veya zamanla ilgili bazı verilerden hareketle mümkün olur.

Bener öykülerinde mekânın işlevsel olarak kullanıldığı gözlemlenir. Yazarın ilk öykü kitabıDost’ta daha çok fiziksel atmosferi yansıtan mekânlara yer verilirken; ikinci öykü kitabıYaşamasız'da mekân, giderek soluk bir görüntü ile yer alamaya, simgesel değerlerde kullanılmayabaşlanır.

Öykülerin büyük bir çoğunluğunun asli kişisi olan kentli aydın bireyin gözlerinden yaşamave çevreye bakılırken; yaşanan yalnızlaşma ve yabancılaşma sebebiyle mekâna daha çok psikolojikaçıdan bakılacak, sınırlı mekân betimlemeleri karakterlerin duygularını sezdirmek içinkullanılacaktır. Bu mekânın giderek belirsizleşmesi ve bulanıklaşması yazarın yaratmak istediğigerçeklik algısı ile de ilişkilidir. Bu öykülerde iç mekân olarak daha çok evler, hastaneler,lokantalar tercih edilir.

Yazarın kitaptaki öykülerinin kurgusal coğrafyası olarak ise Orta ve Kuzey Ege, Marmara veİç Anadolu’nun (Ankara) tercih edildiği görülür.

KAYNAKLÇA

AKSOY, Nazan (1996). “Coleridge’nin Şiir Kuramı”, Şiir ve Şiir Kuramı Üstüne Söylemler.İstanbul: Düzlem Yayınları. ss. 48-49.

AKTAŞ, Şerif (1991). Roman Sanatı ve Roman İncelemesine Giriş. Ankara: Akçağ Yayınları.

ANTAKYALI, Banu (2002). Vüs’at O. Bener’in Öykücüğü. Adana: Çukurova Üniversitesi Sos.Bil. Ens. Yüksek Lisans Tezi.

PIATTİ, Barbara; HURNI, Lorenz. “Literary Geography - Or How Cartographers Open up a NewDımensıon For Lıterary Studies”, Proceedings of International Cartographic Conferences(24th ICC Santiago2009):http://icaci.org/documents/icc_proceedings/icc2009/html/nonref/24_1.pdf(ET:13.06.2010)

BENER, Erhan (2001). “Vüs’at O. Bener İçin...”. Dil Dergisi. 110: 7-17.

BENER, Vüs’at Orhan (2003). Dost-Yaşamasız. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

BRAUDEL, Fernand (1996). Uygarlıkların Grameri (çev. Mehmet Ali Kılıçbay). İstanbul: İmgeYayınevi.

BROSSEAU, Marc (1994). “Geograph’s Literature”. Progress in Human Geography. 13,3: 333¬353

CHOLLEY, André (1943). Guide De L’étudiant En Géographie. Paris: PUF.

FERRE, André (1946). La Géographie Littéraire. Paris: Sagittaıre.

GABLER, Robert, E. vd. (2009). Physical Geography, Belmont: Boks/Cole Learning

HARGRAVE, Lawrence Wayne (2003). Landscape and Literature: Louis L’Amour’s FourComers. Oxford, Ohio: A Thesis Faculty of Miami University Master of Arts Departmentof Geography.

HSU, Hsuan L. (2010). Geography and the Production of Space in Nineteenth-Century AmericanLiterature, Cambridge: Cambridge University Pres.

KEFELİ, Emel (2006). Edebiyat Coğrafyasında Akdeniz, İstanbul: 3F Yayınları.

KEFELİ, Emel (2009). “Coğrafya Merkezli Okuma”, Turkish Studies (1)4: 423-433

LANEGRAN, David; Toth, Susan Allen (1976)."Geography through Literature". Places. 3: 5-12.

LEJEUNE, Philippe. , “The Autobiographical Contract”. French Literary Theory Today: A Reader.Ed. Tzvetan Todorov. Çev. R. Carter. Cambridge: Cambridge University Press, 1991. 192¬222.

MALLORY, William E.; Simpson-Housley, Paul (1987). “Bölgesel Edebiyat ÇalışmalarınınGerekçesi”, Geography and Literature: A Meeting of the Disciplines (Coğrafya veEdebiyat: Disiplinlerin Buluşması), Edited: William E. Mallory, Paul Simpson-Housley,Syracuse, NY: Syracuse University Pres.

MORAN, Berna (1981). Edebiyat Kuramları ve Eleştiri. İstanbul: Cem Yayınevi.

MORAN, Berna (1994). Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 2, İstanbul: İletişim Yay.

NİSBETT, Richard E. (2005). Düşüncenin Coğrafyası, (çev. G. Çağalı Güven), İstanbul: VarlıkYayınları.

OBSTFELD, Raymond (2002). Fiction First Aid: Instant Remedies for Novels, Stories and Scripts.Cincinnati, OH: Writer's Digest Books.

SAĞDIÇ, Hüseyin E. (06.12.2009). “Güvenli Kent ve Çocuk Sorunları I”:http://www.sonbaski.com/temmuz2006egemen.html (ET:13.04.2010)

ŞAHİN, Ümran (2006). Vüs’at O. Bener’in Hayatı, Eserleri ve Hikayeciliği. Ankara: GaziÜniversitesi Sos. Bil. Ens. Yüksek Lisans Tezi, (Dan. Mehmet Önal).

TOKAR, Sıdık (2006). Vüs’at Orhan Bener’in Eserleri Üzerine Bir Araştırma. Van: Yüzüncü YılÜniversitesi Sos. Bil. Ens. Yüksek Lisans Tezi, (Dan. Alaattin Karaca).

TUTUMLU, Reyhan (2007). Vüs’at O. Bener’in Yapıtlarına Anlatıbilimsel Bir Yaklaşım, Ankara:Bilkent Üniversitesi Doktora Tezi.

TÜMERTEKİN, Erol (2004). Beşerî Coğrafya İnsan, Kültür, Mekân. İstanbul: Çantay Kit abevi.

UTURGARİ, Svetlana (2007). Bunalım Edebiyatı ve Modernizmin Sorunları, Yeni Ortam, Sayı 1

ZAMBAK, Ferda (2007). Türk Romanında Mekân, Muğla: Muğla Üniversitesi Sos. Bil. Ens.Yüksek Lisans Tezi, (Dan. Vedat Kurukafa).

Turkish Studies

International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 6/4 Fall 2011

1

Yrd. Doç. Dr., Selçuk Ü. Mes. Eğt. Fak. Çocuk Gel. ve Ev Yön. Eğt. Böl. El-mek: [email protected]

Từ khóa » Vuslat O Bener Havva