Türkçe Sözlük | İngilizce - Zargan
Có thể bạn quan tâm
X ç ğ ı ö ş ü as Geniş Tasarım
İngilizce-Türkçe
Terimler/Kalıplar
Türkçe-İngilizce
Terimler/Kalıplar
Türkçe-Türkçe
Ingilizce-Türkçe Çeviri
- Zarf kadar. Bob runs fast, but I run just as fast: Bob hızlı koşar, fakat ben de onun kadar (hızlı) koşarım. He is as generous as he is wealthy: Zengin olduğu kadar da cömerttir.
- Zarf gibi, örneğin. Some flowers, as the rose, require special care: Gül gibi bazı çiçekler özel ihtimam isterler. to act as a father: baba gibi davranmak. Some animals are cunning, as the fox: Bazı hayvanlar kurnazdır, örneğin tilki. as often happens: çoğunlukla olduğu gibi.
- Zarf olarak. Man as different from other animals: Öbür hayvanlardan ayrı olarak insan. to treat someone as a stranger: bir kimseye yabancı muamelesi yapmak.
- Zarf üzere, veçhile. as you like: nasıl isterseniz (isteğiniz veçhile).
- Bağlaç gibi, kadar. Do as we do: Bizim gibi yapın. It is valuable as gold: Altın kadar kıymetlidir.
- Bağlaç … iken, esna(sın)da, sıra(sın)da. He was often ill as a child: Çocuk iken (çocukluğunda/çocukluğu esnasında) çoğu zaman hasta idi. As a child, I used to think so: Çocuk iken ben de öyle düşünürdüm. He went out (just) as I came in: (Tam) ben girerken o gidiyordu. One day, as I was sitting … : Bir gün, ben otururken … They were murdered as they lay asleep: Uyurken (uyku esnasında) öldürüldüler.
- Bağlaç için, … diğinden, … sebebiyle, -den dolayı, madem ki, … maksadıyla. As you are leaving last, please turn out the lights: Mademki en son siz çıkıyorsunuz, lütfen lambaları da söndürün. As it were raining, we stayed at home: Yağmur yağdığından (dolayı) evde kaldık. As you are not ready, we can not go: Hazır olmadığınızdan gidemeyiz.
- Bağlaç gerçi, her ne kadar … ise de, … olsa bile. Improbable as it seems, it's true: Her ne kadar imkânsız gibi görünüyorsa da, gerçektir. Bad as it was, it might have been worse: Gerçi bu kötü idi, fakat daha da kötü olabilirdi.
- Bağlaç -dikçe/-dıkça. He grew gentler as he grew older: Yaşlandıkça kibarlaştı.
- Zamir … ile aynı, aynen … gibi. I have the same trouble as you had: Senin karşılaştığın güçlüklerle ben de karşılaştım. It is as you told me: Aynen bana söylediğin gibi. A is to B as C is to D: A'nın B'ye oranı ne ise, C'nin D'ye oranı da odur.
- Zamir … veçhile, … üzere. She did the job well, as can be proved by the records: Kayıtlarla ispatlanabileceği gibi, o görevini hakkıyla yaptı.
- … olarak, … sıfatıyla. to act as a chairman: başkan sıfatıyla eylemde bulunmak. I remember him as having been a good artist: Onu iyi bir sanatçı olarak hatırlıyorum. I had him as a student: O benim öğrencimdi. He works as a farmer: Çiftçi olarak çalışıyor. The child is lazy as lazy: Çocuk tembel mi tembel. As you were! Affedersiniz! Pardon! (Yanlış söylenen bir sözü düzeltmek için söylenir). The plane leaves at 9.30, as you were! 10.30.: Uçak 9.30'da, affedersiniz, 10.30'da kalkıyor.
- İsim eski Romada (M.Ö. 80 yılına kadar) kullanılmış bir sikke.
- İsim ağırlık birimi, ≈ 327 gram.
Ingilizce-Türkçe Ilgili Terimler
act in one's capacity as guardian veli sıfatıyla hareket etmek Fiil Activities of households as employers of domestic personnel (NACE code: T97) Ev içi çalışan personelin işverenleri olarak hanehalklarının faaliyetleri (NACE kodu: 97) İsim, Sanayi ve Zanaatler Activities of households as employers of domestic personnel (NACE code: T97.0) Ev içi çalışan personelin işverenleri olarak hanehalklarının faaliyetleri (NACE kodu: 97.0) İsim, Sanayi ve Zanaatler Activities of households as employers of domestic personnel (NACE code: T97.0.0) Ev içi çalışan personelin işverenleri olarak hanehalklarının faaliyetleri (NACE kodu: 97.00) İsim, Sanayi ve Zanaatler Activities of households as employers; undifferentiated goods- and services-producing activities of households for own use (NACE code: T) Hanehalklarının işverenler olarak faaliyetleri; hanehalkları tarafından kendi kullanımlarına yönelik olarak ayrım yapılmamış mal ve üretim faaliyetleri (NACE kodu: T) İsim, Sanayi ve Zanaatler application someone as one's proxy birini vekil tayin etmek Fiil appoint as one's counsel or attorney tevkil etmek Fiil as far as one's conscience is concerned vicdanen as if this was not enough bütün bunlar yetmezmiş gibi, bunlar da yetmezmiş gibi, üstüne üstlük Zarf as if this were not enough bütün bunlar yetmezmiş gibi, bunlar da yetmezmiş gibi, üstüne üstlük Zarf be as good as one's word sözünün eri olmak, vaadini /sözünü tutmak. be particular as regards one's choice of friends dostlarını seçerken titiz davranmak Fiil do something as one's regular work or occupation yapmak Fiil establish one's reputation as a lawyer avukat olarak ün kazanmak Fiil get as one's share (by chance or allotment düşmek Fiil give one's last employer as a reference son işverenini referans olarak vermek Fiil give one's last employer as a reference son işvereni referans olarak vermek Fiil give one's life as a sacrifice for one's country canını vatanına feda etmek Fiil give someone definite information as to one's intentions birine niyetleri hakkında kesin bilgi vermek Fiil have as one's target hedef almak Fiil have one's eyes on something as a desirable possession gözüne kestirmek Fiil institute someone as one's heir birini vâris tayin etmek Fiil lose one's position as a great power büyük bir kudret olmaktan çıkmak Fiil mark someone down as one's successor birini hedefi olarak tayin etmek Fiil mislead someone as to one's intentions birine gerçek niyetlerini başka türlü göstermek Fiil observe something well so as impress it on one's mind bellemek Fiil offer one's house as a guarantee garanti olarak evini göstermek Fiil offer one's house as a guarantee garanti olarak evinıgöstermek Fiil pass off one's goods as those of another make (US) kendi mallarını başka markalı mal diye yutturmak Fiil platform as a service (PaaS) hizmet olarak platform İsim, Yazılım ply one's trade as ... ...'lık mesleğini icra etmek Fiil Provision of services to the community as a whole (NACE code: O84.2) Bir bütün olarak topluma hizmetlerin sağlanması (NACE kodu: 84.2) İsim, Sanayi ve Zanaatler quote other people's ideas as one's own (birinin) ağıznı kullanmak Fiil quote someone as one's authority birini otorite olarak göstermek Fiil receive one's term as minister bakanlığa atanmış olmak Fiil regard something as one's duty ödev bilmek Fiil relinquish one's duties as chairman başkanlık görevlerinden ayrılmak Fiil resign one's position as a teacher öğretmenlikten ayrılmak Fiil take reason as one's guide aklı kılavuz edinmek Fiil take reason as one's guide aklı rehber ittihaz etmek Fiil use the press as a vehicle for one's political opinions basını kendi siyasal fikirlerinin aracı olarak kullanmak Fiil according as (a) oranında, nisbetinde, derecesinde, göre, nazaran. We see things differently according as we are rich or poor: Zengin veya fakir olduğumuza göre olayları farklı görürüz. (b) eğer, şayet, -e bağlı olarak. act as sıfatıyla hareket etmek Fiil act as ... sıfatıyla hareket etmek Fiil acting as fonksiyonu görmek Fiil dissident as şimdiki yönetimin performansını beğenmediklerini ifade etmiş ve yöneticileri değiştirmeye kararlı olan bir grup hissedar dissident as (US) muhalif hissedarlar İsim heavy as menkul kıymetler piyasasında nispeten daha yüksek fiyatlı hisse senetleri İsim just as nitekim recovery as bu tür hisse senetlerine iyileşme dönemi hisse senetleri denir recovery as şirketin bir güçlük döneminden sonra performansı düzeliyorsa recovery as hisse senetlerinin fiyatları artabilir same … as aynı. He works in the same building as my brother: Kardeşimle aynı binada çalışıyor. save as yeni adla saklamak Fiil, Bilgi Teknolojileri so … as tarz(ın)da, şekilde, öyle ki, ta ki, (olumsuz tümcede) … kadar. He so arranged matters as to please everyone: İşleri, herkesin hoşuna gidecek tarzda düzenledi. He is not so foolish as to believe it: Buna inanacak kadar budala değildir. Speak louder so as to make youself heard: Sesini duyuracak şekilde yüksek sesle konuş. Will you be so kind as to tell me: Lütfen bana söyler misiniz? as … madem ki … İsim as … as kadar. as far as I can: elimden geldiği kadar. He is as industrious as he is intelligent: Zeki olduğu kadar da çalışkandır. as rich as Croesus: Karun kadar zengin. as far as I am concerned: bence, bana kalırsa. as soon as he comes: o gelir gelmez. as … so olduğu kadar, nasıl … öyle … , -dikçe/-dıkça. (Just) as we must know how to command, so we must know how to obey: Emretmesini olduğu kadar itaat etmesini de öğrenmeliyiz. As the parents act, so will the children: Ebeveyn nasıl hareket ederse çocuklar da öyle davranırlar. As the season advances, so the days get longer: Mevsim ilerledikçe günler de uzuyor. As you treat the others, so will they treat you: Başkalarına karşı nasıl davranırsanız, başkaları da size karşı öyle davranır (= Ne ekersen onu biçersin). as above yukarıdaki gibi as advised bildirildiği üzere as against karşın, mukabil. His net income this year amounted to $60,000 as against $50,000 last year: Geçen yılki $50,000 a mukabil bu yıl net geliri $60,000 a ulaştı. as agreed kabul edildiği gibi as always her zaman olduğu gibi Zarf as always her zamanki gibi Zarf as amended değiştirilmiş şekliyle Zarf, Hukuk as amended tadil edilmiş haliyle Zarf, Hukuk as amended tadil edilmiş şekliyle Zarf, Hukuk as amended değiştirilmiş haliyle Zarf, Hukuk as annexed ilişikteki belgelere uygun olarak as arranged mutabakata varıldığı şekilde as before önceki gibi as before eskisi gibi as big as life (a) gerçek, hakikî, ta kendisi, tıpkısı, (b) bizzat, şahsen, (c) canlısı/hakikisi kadar büyük. as cheap as dirt âdi, düşük, pespaye. as clear as crystal apaçık as covenanted şart koşulduğu üzere as dark as pitch kapkara as desired arzuya göre as directed talimat üzerine as drunk as he onun kadar sarhoş as dull as dishwater (veya Brit.: ditchwater) k.d. cansıkıcı, kasvet verici, bunaltıcı. as early as daha, henüz, ta. as early as 1900: daha 1900 yılında. as early as tenth century: ta onuncu yüzyılda. as early as possible mümkün olduğu kadar çabuk as easy as winking (Br) çok kolay as far as … kadar, … derece(de). We went as far as the town: Şehre kadar gittik. I will help you as far as I can: Elimden geldiği kadar sana yardım ederim. as far as I am concerned: bence, bana kalırsa, bana sorarsan. as far as he is concerned: ona kalırsa, ona sorarsan. as/so far as I know: bildiğime göre, bildiğim kadarı. as/so far as I can foresee: tahminime göre. as far as the eye can see: göz alabildiğine. as far back as I can remember: hatırlıyabildiğim kadarı. As far back as 1948: Ta 1948 yılında. as far as possible mümkün olduğu kadar as far as possible mümkün olduğunca Zarf as far as possible mümkün olduğu kadar Zarf as far as possible mümkün olabildiğince Zarf as far as possible mümkün olabildiği kadar Zarf as far as possible mümkün mertebe Zarf as few as ancak, … bile değil. Some workers earn as few as $300 a month: Bazı işçiler ayda ancak 300 dolar kazanıyorlar. as flat as pancake yamyassı as founder kurucu üye as fresh as paint taptaze, tertemiz, gıcır gıcır, pırıl pırıl. as friends ahbapça as from -den/-dan (itibaren). The agreement starts as from May 1st: Sözleşme 1 Mayıstan itibaren yürürlüğe giriyor. as from ... ...'den başlayarak as from ... ...'den itibaren as good as (a) gibi, kadar, âdetâ, hemen hemen. as good as new: yeni gibi, âdetâ/hemen hemen yeni. He looks as good as dead: Ölü gibi görünüyor. (b) … kadar doğru/güvenilir. as good as his word: sözü kadar doğru. (c) nerede ise, az kalsın. We were as good as drowned: Nerede ise boğuluyorduk. as good as as2 (14). as good as gold altın gibi değerli as good as new hiç kullanılmamış gibi as green as emerald zümrüt gibi as guarantee garanti olarak as hard as adamant çelik gibi sert as hard as iron demir gibi sert as hard as nails yapmacık as hard as nails duygusal olmadan as hard as nails sapasağlam as heavy as lead kurşun kadar ağır Sıfat as heavy as lead kurşun gibi ağır Sıfat as heretofore geçmişteki gibi as high as 'a kadar as high as fiyatlar en çok as indicated belirtildiği üzere as instructed talimat üzerine as interest faiz olarak as keen as mustard hardal gibi keskin as large as life (a) doğal büyüklükte (heykel), (b) ânide, beklenmedik bir anda, bütün heybetiyle, sapasağlam, dipdiri. I had not seen him for years, but here he was, as large as life and twice as natural: Onu uzun yıllar görmemiştim, fakat ânide bütün heybetiyle/sapasağlam karşıma çıkıverdi. as large as life (a) gerçek, hakikî, ta kendisi, tıpkısı, (b) bizzat, şahsen, (c) canlısı/hakikisi kadar büyük. as likely as not büyük bir ihtimalle, çok muhtemel. He will succeed as likely as not: Büyük bir ihtimalle muvaffak olacak. He'll forget all about it as likely as not: Bütün bunları unutması çok muhtemeldir. as long as sürece, müddetle, şu şartla ki, şartıyla. as long as I live: ömrüm oldukça. You can go out, as long as you promise to be back before 11 o'clock: Saat 11'den önce dönmek şartıyla gidebilirsin. as long as as2 (19). as many as kadar as much bir o kadar as much as … kadar, … gibi, sanki … . He looked at me as much as to say … : … demek ister gibi yüzüme baktı. It's as much as saying he is a liar: Bu ona yalancı demek gibi bir şey. I love you as much as I love your brother: Kardeşini sevdiğim kadar seni de seviyorum. as much as possible kabil olduğu kadar as new (mal) kullanılmış ama yepyeni as often as ne zaman … , kaç kere/defa. As often as he tried to go there, hes's always failed: Kaç kere oraya gitmek istedi, fakat başaramadı. As often as I tried to get an answer from him, he made an excuse and avoided giving me the information I wanted. as often as not çoğunlukla, çok defa, çoğu kez. During the foggy weather the trains are late mor often than not: Sisli havalarda çok defa trenler gecikir. as old as adam çok eskiden beri as partners ortaklaşa as payment para karşılığı olarak as per göre as per itibariyle as per nazaran as possible mümkün mertebe as prescribed öngörüldüğü üzere as quick as lightning yıldırım gibi çabuk as quick as lightning tez as regard as söz konusu olduğunda as regard as 'a gelince as regular as clockwork saat gibi muntazam as right as rain tam sıhhatli, sapasağlam, turp gibi. Jane's been ill, but she's as right as rain now. as safe as houses son derece güvenli as security güvence olarak as seen alıcının gördüğü durumda satıcı sattığı şeyin durumuna ilişkin taahhütlerde bulunmaz anlamında as soon as derhal, hemen, … olur olmaz. We will leave as soon as he comes: O gelir gelmez hareket edeceğiz. as soon as possible: bir an önce, olabildiği kadar çabuk, mümkün olan süratle. as stipulated öngörüldüğü gibi as stipulated şart koşulduğu gibi as sure as death kesinkes emin olma as sure as eggs çok emin olmak Fiil as sure as fate kesinkes as thick as peas denizdeki kum gibi as this böylesine as true as gold altın gibi saf as well … de/da, ayrıca, ilâveten, keza. Take him as well: Onu da al. You may keep these as well: Ayrıca bunlar da sizin olsun. One may as well say that … : Keza denilebilir ki … as well as hem … hem de, ne kadar … ise o kadar, … kadar da. She was good as well as beautiful: Güzel olduğu kadar da iyi idi. by day as well as by night: gece gündüz (hem gece, hem de gündüz). as well as … kadar, … ile beraber, …'e ilâveten, hem … hem de … She was good as well as beautiful: Hem güzel hem de iyi idi. as white as snow kar kadar beyaz Sıfat as white as snow kar gibi beyaz Sıfat forasmuch as … madem ki … İsim get as far as varmak Fiil go as high as 'e kadar yükselmek Fiil in as far as … bakımından, cihet(iy)le, …'e bakılırsa, … itibarıyla/hasebiyle. He was German in so far as he was born in Germany, but he became an American citizen in 1946. inasmuch as … madem ki … İsim insomuch as … o kadar ki … İsim not as ... as thought düşünüldüğü kadar ... değil Sıfat not as ... as thought zannedildiği kadar ... değil Sıfat not as ... as thought sanıldığı kadar ... değil Sıfat Ingilizce-Türkçe terim çevirileri: Zargan Ltd.Türkçe-Ingilizce Çeviri
- İsim ace
- İsim star
- İsim superstar
- İsim champion
- İsim stoat
- İsim ermine
Türkçe-Ingilizce Ilgili Terimler
software as a service (SaaS) hizmet olarak yazılım İsim, Yazılım as başkan deputy chief as kürkü ermine Türkçe-Ingilizce terim çevirileri: Zargan Ltd.Türkçe Sözlük (Kubbealti Lugati)
- Önüne geldiği ... kademesini anlatır
- Arsenik elementinin sembolü
- İskambil kâğıtlarında birli
- Kakum denen ... adı, hermin
- Mersin ağacı
10 TEMEL KELIME
certain, entry, break, far, nail, aware, lift, live, call, practicePOPÜLER TERIMLER
public procurement law, plea of another action, ankle, in famous crime, alcohol-based disinfectant, public procurement, warrior, seat a candidate, horse of another color, public sewerSON ARAMALARIM
Từ khóa » Visit Friends At Ne Demek
-
Visit A Friend - Türkçe İngilizce Sözlük - Tureng
-
İngilizce › Türkçe çeviri: Visit Friends At - Cümle Çeviri
-
İngilizce › Türkçe çeviri: Visit Friends At - Cümle Çeviri
-
Visit Friends At Ne Demek Acaba
-
Visit Friends Türkçe Anlamı Sözlük Çevirisi
-
VISIT WITH FRIENDS Ne Demek Turkce - Turkce Çeviri - Tr-ex
-
Visit To Friends - Sesli Sözlük
-
Visit A Friend - Türkçe çeviri - örnekler İngilizce | Reverso Context
-
"visiting Friends And Relatives" Için İngilizce-Türkçe çeviri - BAB.LA
-
WEEKEND | Cambridge İngilizce Sözlüğü'ndeki Anlamı
-
[PDF] İNGİLİZCE 8. SINIF - AOK - MEB